Zeytin Dalı Harekâtının amacına uygun şekilde başarıya ulaşması şüphesiz Türkiyenin coğrafyanın terörize olması yönünde atmış olduğu en önemli adımlardan biri olarak tarihteki yerini aldı. Elbette her şey bitmiş değil. Çoğu yazar ve yorumcu Türkiyenin mücadelesini savaş olarak nitelendirse de bu bir savaş değil, bir ülkenin terörle olan en hakikatli mücadelesidir. Başta ABD olmak üzere birçok uluslararası aktörü rahatsız eden ise Türkiyenin terörle mücadeledeki pasif konumunu aktifleştirmesidir. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçtiğini görüyoruz. Bir başka ifade ile Türkiye topraklarında eylem gerçekleştirmek isteyenler, canlı bombalar, bomba yüklü araçlar veya karakol baskınları gibi terör faaliyetleri icraata dökülmeden yerinde imha ediliyor. Bu ülkemizin terörle mücadelede ne kadar büyük aşama kaydettiğimizin açık bir göstergesi.
Türkiye artık çevresine nizam verebilen bir ülke
Türkiye, orta ölçekli ve gelişme olan bir ülke profilinden çok daha ötede gelişme gösteriyor. Bilhassa milli savunma sanayiindeki reformlar ve uzun vadeli projeler, ülkenin savunma harcamalarında dışa bağımlılığını oldukça azalttı. Türkiyenin devlet geleneğine sahip olması onu kendiliğinden çıkar ve eylemlerini kendi belirleyebilme potansiyelini de sağlıyor. Bu bağlamda Türk dış politikasının ana gelişimlerinden biri, ülkenin uluslararası konumunu kendi belirleyebilecek güce yaklaşması ve kendisine nizam verilen düzenden nizam veren yapıya sahip olmaya başlamasıdır. Elbette bu mücadele uzun ve sabır isteyen bir süreçtir.
Suriyeyi kontrol eden Avrasyayı kontrol eder
ABD eski Dış İşler Bakanı Rice 2003 yılında yazmış olduğu bir makalede Orta Doğuda Türkiyenin de içinde olduğu 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini ifade etmişti. Sonrasında yaşanılan bölgesel gelişmeler, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, Kuzey Irak Kürt Yönetiminin anayasaya sahip olması, etnik-mezhepsel tabanlı irili ufaklı çatışmaların ve saldırıların körüklenmesi Arap coğrafyasını, sözde Arap demokrasi Baharına hazır haline getirdi. Hâlbuki bu da bölgenin atomize olmasının bir diğer aşamasıydı. Şimdi ise en büyük mücadele Suriye üzerinde Rusya-ABD bilek güreşi ile gerçekleşiyor. Peki neden Suriye? Bunun en önemli nedenlerinden biri, ünlü jeopolitikçi Spykmanın ifade etmiş olduğu gibi, Avrasya coğrafyasını çevreleyen hilalin Avrupadan başlayarak Orta Doğu üzerinden Uzak Doğuya kadar uzanması ve bu hat üzerinde bulunan Orta Doğu bölgesi üzerinde kim hâkimiyet kurarsa Avrasyayı onun kontrol edeceği gerçeğinin varlığıdır. Bir başka ifade ile Suriye toprakları Atlantikçilerin temsilcisi ABD ile Avrasyacıların temsilcisi Rusya arasında hâkimiyet mücadelesidir. Eğer kim Avrasya üzerindeki hâkimiyetini kaybetmek istemiyorsa, Orta Doğu bölgesini kontrol etmesi gerekiyor. Bunun merkezinde de Suriye yer alıyor.
Ülkelerin kaderini yaşadıkları coğrafya belirler
Öyleyse Türk dış politikası bu mücadele içinde hangi stratejileri takip etmeli sorusu gündeme geliyor. Geçmiş dönemlerde Türkiye, eksen kayması, tek taraflı dış politika izliyor gibi birçok eleştiriye maruz kalmıştı. Her şeyden önce tam anlamıyla Türkiyenin jeopolitik konumunu anlamak, onun hangi coğrafya koşullarında yaşadığını idrak edebilme ile doğrudan bağlantılı. Üç kıtaya olan komşuluğu ile sınır ve sınır ötesi komşularının demografik yapıları Türkiyenin tehdit algısıyla doğru orantılıdır. Tarihte Rusyanın imparatorluk döneminden bu yana Karadeniz, Akdeniz ve Orta Doğunun Kafkaslardan Orta Asyaya uzanan boğaz üzerinde daima kontrol sağlama isteği olduğu göz ardı edilmemeli. Diğer taraftan ABD özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş bitene kadar bu topraklar üzerinde Rusyaya karşı vermiş olduğu mücadele bugün Sovyetler Birliğinin dağılmasına rağmen belki de eskisinden çok daha fazla.
Hülasa
Bugün hem ABD hem de Rusya için kontrol edilmesi olan grup bölge Kürtleridir. Rusya Doğu Akdenizdeki varlığını, enerji kaynaklarının kontrolü ve Avrasyacılık politikalarının devamı için Kürtlerin kontrolünü ABDye kaptırmak istemiyor. ABD ise kendisi için ön planda olan İsrailin güvenliği ve Rusyanın sıcak denizlerde gücünü pekiştirmesini önlemek için coğrafyadaki Kürt gruplarını kendisine bağımlı kılmak istiyor. Washington yönetimi artık Büyük Kürdistan fikrinden vazgeçmişe benziyor. Onun yerine Suriye, Irak, İran ve hatta Türkiyede bile Kürt yönetimleri tesis etmek niyetindeler. Çünkü parçalı Kürt yönetimlerini idare etmek ve olası Rusların müdahalesine karşı manipüle etmenin daha kolay olduğunu düşünüyorlar. Türkiye tüm bu düşüncelerin karşısında kendi nizamını kabul ettirecek güçte ve bilinçte bir devlet olmakla beraber ortakları ve muhatapları hususunda rasyonel perspektifle çok taraflı dış politika izlemeye devam etmelidir. Türkiyenin güney sınır hattının ötesinde terör DNAlı bir idareye izin vermemek için askeri operasyonların yanında orta ve düşük yoğunlukta istihbarat görüşmelerinin Suriye genelinde büyük önem arz ettiği göz önünde bulundurulmalıdır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FURKAN KAYA
TÜRKİYE KENDİ KADERİNİ KENDİ BELİRLİYOR