GÜÇ, DÜNYAYI FETHEDEBİLİR FAKAT KENDİNİ MEŞRU GÖSTEREMEZ
Yazının Giriş Tarihi: 30.09.2016 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.09.2016 00:00
Kasım ayında gerçekleşecek olan ABD başkanlık seçimlerinde heyecan her geçen gün artmaya devam ederken, Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump ile Demokrat başkan adayı Hillary Clintonun televizyonda tüm dünyanın huzurunda karşı karşıya gelmesi büyük yankı uyandırdı. Clinton tecrübesiyle Trumpın bir adım ötesinde görüntü vermiş olsa da seçimlerde hangi adayın galip geleceği hususunda kesin bir şey söylemek mümkün değil. Elbette Türkiyeyi yakından ilgilendiren husus, kim göreve gelirse gelsin, ABDnin yeni dış politikasında Türkiyeye bakış açısı hangi yönde olacağıdır. Clinton konuşmasının bir bölümünde Suriye meselesinde en büyük desteği Arap ve Kürt dostlarımıza vereceğiz şeklinde konuşması ve Türkiyenin adını dahi anlaması, Türkiye ile ABDnin ortak dış politika çizgisinden oldukça uzaklaştığının açık bir ifadesiydi.
ABD, kendi değer ve çıkarlarını yansıtan bir dünya düzeni oluşturma kapasitesini kaybediyor.
Şurası bir gerçek ki, ABDde politikalar başkana göre değil, başkan politikalara göre belirleniyor. Yani ABDnin iç ve dış politikası hangi yöne doğru çevrilecekse, o doğrultuda bir başkan adayı seçiliyor. Zaten bu politikalara ters düşen başkanların da ömürlerinin fazla uzun olmadığına tarihte birkaç kez şahit olduk. Fakat Kasım ayında gerçekleşecek seçimler sonrasında Washington, Obamanın göreve geldiğinde ABDnin imajını dünya genelinde ve özellikle İslam dünyasında düzelteceğine dair verdiği sözü yerine getiremediğini de göz önünde bulundurursak, daha sert ve zorlayıcı politikalar benimseyeceğini tahmin edebiliriz. Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra ABD, tek kutuplu dünya düzeninde önemini korumaya devam ediyor. Fakat Soğuk Savaşın bitişi sonrası oluşan bu düzeni bozacak başka bir güç veya ülkeler bloku henüz oluşabilmiş değil. Dolayısıyla ABD, tek süper güç olarak görülebilir fakat dünyanın diğer odaklarını göz önünde bulundurmadan bireysel karar olması mümkün değil.
Washington, bir terör örgütünü diğer terör örgütünü kullanarak meşrulaştırıyor.
ABD, doğası itibariyle emperyalist bir devlet. Fakat bu emperyalizmi başka ülkelerin topraklarını işgal etme yöntemi ile değil, ülke yönetimlerini değiştirme, sosyal yapının istediği şekilde yönlendirilmesi ve bu taşeron örgütler sayesinde gerçekleştiriyor. Afganistan ve Irak askeri müdahaleleri ABDnin mali yapısında açtığı büyük yara, Amerikan halkının devletine olan güvenini de oldukça sarstı. Bunun yerine herhangi bir coğrafya da yapılması istenilen değişiklik, etnik ve mezhepsel temelli bölünme ve bir terör örgütünün diğer terör örgütünü meşrulaştırması vasıtasıyla gerçekleştiriliyor. Örneğin, ABD, artık PKK ile her yönden bağlantısı olan ve onun Suriyedeki kolu olan PYDyi IŞİDe karşı desteklediğini söyleyerek, bir terör gurubuyla diğer terör örgütünü meşrulaştırmış oluyor.
Rusya, Türkiye-ABD geriliminde neden sessiz güç?
ABD ile Türkiye arasında bu yönde fay hattı derinleşirken, Suriyede oyun kurucu olmak isteyen Rusya, iki ülke arasındaki bu çekişmede sessiz kalmayı tercih ediyor. Çünkü Türkiye ile ABD arasında PYDnin özgürlük savaşçısı mı yoksa terör örgütü mü tartışması sürerken, Kürtlerin ABDden en ufak bir güvensizlik hissetmeleri durumunda Rusyaya yönelecekler. Bu sayede Rusyanın bölgede eli güçlenecek ve Türkiye ile ABDye kendi Suriye politikasını kabul ettirme imkanı artacak.
İran Birleşik Şii Ordusu kuruyor.
Diğer taraftan İranın Birleşik Şii Ordusu kurma gibi bir düşüncesi var. Bölgesel güç olmak isteyen Tahran, Orta Doğuda mezhepler arası çatışmalarda siyasi ve askeri rolünü bu sayede genişletmek istiyor. Ordunun gücünün Yemen, Irak ve Suriye olmak üzere üç merkezden toplanması planlanıyor. Böylece İran, Suriyedeki savaşta daha fazla söz sahibi olmak niyetinde fakat bunun bölgedeki gerilimi oldukça tırmandıracağı ve diğer Sünni devletleri kışkırtması bölünmeyi daha da derinleştirecek.
İmparatorluklar çağı bitti mi?
Dünyada imparatorluklar çağı bitti, fakat halen onun yerine geçecek yeni bir düzene sahip değiliz. Tıpkı Henry Kissengerın söylemiş olduğu gibi; Güç dünyayı fethedebilir ama kendini meşru gösteremez. ABD ve Rusya, yeni Orta Doğu haritası belirlenirken bunu Türkiye olmadan gerçekleşemeyeceğinin farkında olmalı. 15 Temmuz gecesi itibarsızlaştırılmak istenen TSK, Fırat Kalkanı harekatıyla gücünü ve prestijini tüm dünyaya ispatlamıştır.
Dolayısıyla uluslararası sistemde büyük aktörler arasındaki ittifaklardan beklenen siyasi neticeler ile değil, en küçük devletin bile içinde yer alacağı bölgesel işbirliği örgütleri sayesinde uluslararası sistem daha çalışır ve adil hale gelecektir.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
FURKAN KAYA
GÜÇ, DÜNYAYI FETHEDEBİLİR FAKAT KENDİNİ MEŞRU GÖSTEREMEZ