Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

AVRASYACILIK ANLAYIŞINDA TÜRKİYE’NİN ÖNEMİ

Yazının Giriş Tarihi: 01.01.2017 00:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.01.2017 00:00
Ünlü Fransız asker ve devlet adamı Napolyon’un dediği gibi coğrafya ülkelerin kaderini belirlemeye devam ediyor. Şüphesiz bunun en somut örneği, tarihlerinde yirmiden fazla savaş yaşayan Türkiye ile Rusya’nın, Türk hava sahasını ihlal eden Rus uçağının düşürülmesinden sonra koptu denilen ilişkilerin son dönemde yeniden ivme kazanmasıdır. Rus Büyükelçi Karlov’un Türk Polis Teşkilatı’nda görev yapan bir terörist tarafından suikaste uğraması sonrası bilhassa Rusya Devlet Başkanı nezdinde olaya itidal ile yaklaşılması ve ikili ilişkilerin gelişmesine mani olmasını önleme yönünde çaba sarf edilmesi son derece önemliydi. Elbette uluslararası ilişkilerin değişmez kaidesi olan devletlerin daimi dostluk ve düşmanlıkları olmadığı, daimi menfaatlerinin geçerli olduğu prensibi unutulmamalı. Fakat Türkiye-Rusya ilişkileri dönem dönem donma noktasına gelse de bunun sürekliliği iki ülkenin de milli çıkarlarına aykırıdır. Kutupsuz bir düzende rusya ne yapabilir? Büyük Rus filozofu Konstantin Leontev, Rusya ile Türkiye’nin geleceğinin birleşmesi gerekeceğini 19. yüzyılın sonlarında ifade etmiş, o zamanın bu iki imparatorluğunda pek çok ortak nokta bulmuştu. Günümüzün ünlü Rus jeopolitikçilerinden Alexander Dugin ise eğer bu yüzyıla “Amerikancı” olma hükmü verilmişse, o zaman Avrasya’yı ölüm beklemektedir. Çünkü jeopolitiğin başlıca yasasına göre, bir deniz medeniyeti olarak Atlantikçilik, bir kara medeniyeti olarak Avrasyacılığın doğrudan karşıtıdır demiştir. Elbette yeni dünya düzeninde hiçbir devlet başat güç olabilecek imkana sahip değil. Çünkü dünyanın her köşesinde gelişen bir olay, küçüğünden büyüğüne tüm aktörleri ilgilendirmektedir. “Kutupsuzluk” olarak tabir edilebilecek bu dönemde Rusya, imparatorluk stratejilerinden olan “başat güç olabilme” amacını en azından arka bahçesi olarak gördüğü eski Sovyet topraklarında askeri varlığı, ekonomik yaptırımları ve yumuşak gücü ile gerçekleştirmek isteyecektir. Fakat bunu tek başına yapabilmesi yine mümkün görünmüyor. Uygulayabileceği en makul yöntem, bölgesel örgütler vasıtası ile ülkeleri kendine bağımlı hale getirmek ki, yine bu noktada bu ülkeler ile karşılıklı bağımlılığı da kabul etmek zorunda kalacaktır. Yeni İpek Yolu Projesi ile sadece mallar değil, refahta taşınacaktır Türkiye bu noktada Rusya ile ortak proje ve örgütlerde işbirliği içinde olarak hem bölgesel istikrar hem de bölgesel barış için önemli katkı sağlayabilirler. Büyük Avrasya Konsepti’nin içinde yer alan Şanghay İşbirliği Örgütü, Avrasya Ekonomik Birliği, ASEAN ve Yeni İpek Yolu Projeleri ile bu coğrafya da yer alan ülkeler arasında oluşan güvenlik problemlerine çare bulunabilir. Güvenlik ikilemi halledildiği takdirde zaten ekonomik süreklilikte kendiliğinden oluşabilecektir. Ülkeler arasında söz konusu çok boyutlu işbirliğini tesis etmede en büyük misyonlardan birini “Yeni İpek Yolu Projesi” üstlenecektir. Bölgesel entegrasyon, küresel barış ve bölge ekonomisinin çeşitlendirilmesine hizmet edecek olan bu proje ile sadece malların değil, refahında coğrafyaya taşınması amaçlanacaktır. Türkiye’nin de dahil olduğu 65 ülkenin birbirine bağlanacağı Yeni İpek Yolu Projesi 21 trilyon dolarlık mali hacme sahip olacak. Avrupa’da aşırı milletçilik söz konusu iken, Türkiye elbette AB ile de iplerini koparmadan Asya pazarında da söz sahibi olma hakkına sahiptir. rusya, PYD konusunda Türkiye ile aynı görüşte olmalıdır Suriye konusunda ise Türkiye ve Rusya’nın Esad’ın geleceği ve bölgede PYD’nin desteklenmesi konusunda hassas kırmızı çizgiler halen hakim. Fakat Rus Büyükelçisi Karlov’un öldürülmesinden sonraki gün Moskova’da toplanan Tahran, Moskova ve Türk Dış İşleri Bakanları Suriye’de önceliğin Esad’ın akıbeti değil, ülkenin terör gruplarından temizlenmesi konusunda anlaştılar. İran ve Rusya’nın zaten Esad rejiminin en başından beri arkasında olduğu ve muhaliflere karşı askeri destek sağladıkları biliniyor lakin Türkiye’ye karşı “ehveni şer” yani kötünün iyisine razı etme gibi bir niyetlerinin olduğu da aşikar. Kazakistan’ın Astana şehrindeki toplantıda Esad’ın geleceği kesinlik kazanacak. Kimi görüş, Esad’ın yakın zamanda bir başka Nusayri yönetim ile yer değiştireceğini düşünürken kimisi de Esad’ın devlet başkanlığına devam edeceği fikrinde. Türkiye Esad’lı bir geçisin olacağını artık kabullenmiş gözüküyor. Fakat devlet politikası olarak Suriye’nin kuzeyinde PYD temelli bir Kürt devletinin oluşmasına asla izin vermeyecektir. PYD’nin Rusya’da bürosunun olduğu göz önünde bulundurulursa Rusya Türkiye ile ilişkilerini geliştirirken bu önemli sorunu Türkiye’nin milli çıkarlarını düşünerek çözüm aramalıdır. Sonuç olarak Türkiye yeni dönemde hiçbir şeyin kıyısında değil, bilakis merkezinde olacaktır. Herkesin herkese karşı savaştığı coğrafyamızda Rusya kendini doğu veya batı ülkesi olarak tanımlamak yerine yeni bir üçüncü yön olarak tanımlama yapıyor. Türkiye ise hem Avrasya enerji güvenliğinde hem de bölgesel örgütler içinde ve arasında sorunlara çözüm arayan arabulucu sıfatıyla konumunu güçlendirecektir. (31.12.2016)
Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.