Bildiğiniz gibi halk sağlığı hasta ile filan uğraşmaz. Sağlıklı yaşam şartlarının oluşturulması ile ilgilenir. Daha doğrusu “Her insana sağlık” ilkesi ile bireyi yaşamakta olduğu fiziksel, biyolojik ve sosyal çevre içinde ele alır.
Bu konuda DSÖ öncülüğünde pek çok toplantı düzenlenmiş. Mesela; 1978 yılında 67 sağlık örgütü ve 134 ülkenin katıldığı Kazakistan, Alma Ata bildirgesinde imzamız var. Bu bildirgede herkese sağlık için temel sağlık hizmetleri sunulması öne çıkıyor. Ardından 1986 yılında Ottawa “Sağlığı geliştirme konferansı” filan böyle pek çok toplantı var. Mesele; “Halk Sağlığı” felsefesinin benimsenerek yaygınlaşması.
Malumunuz; sağlıkta hatırı sayılır bir gelişmişlik düzeyi elde edilerek fark yaratmak için birikimli uzman kadro, denetim, iş disiplini, yeterli yatak sayısı, teçhizat, araç, gereç, donanım, bilgi, tecrübe falan bütün bunlar elbette çok önemli. Ancak bu saydıklarım takdir edersiniz ki, halk sağlığı temeli üzerinde anlam kazanabilir. Hatta anlam kazanması bir yana insani gelişmişlik seviyesi bakımından başarı elde edebilmenin önünü açar, mesela; mortalite oranının düşmesinde, yenidoğan ölümlerinin azalmasında filan etkili olamaz mı?
Siz de izliyor ve müşahede ediyor olabilirsiniz; bugün bütün dünya salgın cenderesine tıkanmış görünüyor. Koronavirüsün virülansı, yani etkisi azaldı filan diye söylentiler dolaşıyor ama hastalık düşük düzeyde inatçı kalıcılığını sürdürüyor. Bir anlamda direnç gösteriyor. Her akşam yayınlanmakta olan koronavirüs vaka tablosu sanki ikinci dalga sinyali veriyormuş gibi bir algı oluşturdu. Tabii ağır tahribat ve yıkıcı etkisinin yansımaları da devam ediyor. Küresel anlamda iktisadi daralma, sosyal ve demokratik bakımdan gerileme gözlenmesi de gündem oluşturuyor.
Salgının başladığı tarihten bu yana gelinen noktada, özgün bir tedavi yöntemi görünmüyor. İnsanlık âleminin gözü kulağı etkili bir aşının bulunarak onay almasında. Peki, aşının bulunması hastalığı ortadan kaldırıp koronavirüsün kökünü kazıyabilir mi? Geçmişte, uluslararası platformda yapılan çalışmalar, etkili bir aşının onay alarak hayata geçirilmiş olması hastalıkların eradikasyonunu, yani ortadan tamamen kalkmasını sağlamadığına işaret ediyor. Yine yaşanan tecrübelere göre bulaşıcı bir hastalığın kontrol altına alınması için patojenin biyolojisinin anlaşılmasının yeterli olmadığı anlaşılıyor. Yalnız bu arada şunu belirtmemde yarar var; uzmanlar aşı tedarikine eğitimin eşlik etmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Ayrıca aşının işe yarayabilmesi için etkili bir halk sağılığı alt yapısının bulunması ve uygulamaların kalıcı olması gerektiğinin de altı çiziliyor.
Bir önceki yazımda rahmetli Dr.Yıldırım Aktuna’nın Bakırköy Belediye Başkanı olduğu dönemde halk sağlığı konusunda yaptığı çalışmalardan bahsetmiştim. Yıl 1989. Bakırköy o dönemde bir buçuk milyona yakın nüfusu ile günümüzdeki Küçükçekmece, Güngören, Bağcılar, Bahçelievler ilçelerini de kapsıyordu. Ankara’daki Çankaya’dan sonra Türkiye’nin ikinci büyük ilçesi idi. Rahmetli Yıldırım Aktuna Bakırköy Belediye Başkanı olarak o dönemde adeta halk sağlığı seferberliği ilan etmişti. Haftanın belirli günlerinde besin hijyeni uzmanı, veteriner hekim, mikrobiyoloji uzmanı halk sağlığı uzmanı ve zabıtadan teşekkül ettirmiş olduğu teknik ekibi ile gıda denetimleri yapıyor, bütün yayın kuruluşları da kendisini adım adım takip ediyordu. Bir gün hatırı sayılır ölçekte büyük bir meşrubat fabrikasına baskın yapıldı. Açılan konsantre kazanlarının üstünde örümcek ağları dikkat çekiyordu. Yıldırım Aktuna teknik ekibe cezai işlem uygulanması için talimat vermişti. Aynı anda fabrika müdürü yanıma yaklaşıp kulağıma fısıldayarak patron M.S.’nin odasında benimle görüşmek istediğini söyledi. Gitmesem olmazdı çünkü kendisini önceden tanıyordum. Odasına girmeden önce tahmin etmiş olduğum gibi meseleyi çözmek için ne yapabileceğimizi sordu. “Cezayı ödemekten başka çözüm göremiyorum” deyince de güldü. Bu uygulamanın yapıldığı gün Allah selamet versin ekipte Belediyenin basın danışmanı Mete Alpman da bulunuyordu. Aynı gün, bir sonraki denetim durağı ünlü bir şekerleme ve helva fabrikasıydı. Denetim esnasında karşılaşılan durum çok vahim bir görüntü arz ediyordu. Kazanların içi pislik içindeydi. Örümcekler geziniyor fare pislikleri iğrenç bir görüntü oluşturuyordu. Yıldırım Aktuna sesini yükselterek ekip arkadaşlarına “Gereğini yapın talimatı” verdiğinde yanı başımızda denetimi takip etmekte olan fabrika patronu birden feryat edercesine atıldı; “Neden bize kapatma cezası veriyorsunuz. Başkanım pislikten başka ne kusurumuz var?” diye yakınırken orada bulunan herkesi güldürmüştü.
Yıldırım Aktuna’nın belediyecilikte ve halk sağlığı alanında elde etmiş olduğu başarı, kısa sürede siyasi çevrelerde ve Türkiye’nin her yerinde konuşulur olmuştu. Malumunuz; tabi daha sonra merkezi hükümette görev alarak Sağlık Bakanlığı, Devlet Bakanlığı gibi görevleri de deruhte etti. Uzun yıllar devam eden aktif siyaset sürecinin üzerinden bir hayli zaman geçmişti.
Dr.Yıldırım Aktuna bir gün Taksim’de bulunan muayenehanesinde oturmaktadır. Muayenehane sekreteri telefonda yeni seçilmiş olan AK Partili bir Belediye Başkanının kendisi ile görüşmek istediğini söyler. Dr. Aktuna, çiçeği burnunda Başkanı içeri buyur eder. Karşılıklı otururlar. Genç başkanın heyecanlı olduğu her halinden belli olmaktadır. Dr. Aktuna’ya hitaben, Sayın Bakanım diye girizgah yaparak sorar; “Sizin Belediye Başkanlığı yaptığınız dönemdeki başarılarınızı biliyorum. Ben de sizin gibi başarılı olmak arzusundayım. Zatıâlinizin tecrübelerinizden yararlanmak istiyorum. Bana önerilerde bulunur musunuz?” diye sorar. Dr.Yıldırım Aktuna da siyasete giriş hikâyesini ve Belediye Başkanlığı dönemindeki tecrübelerini çiçeği burnunda siyasetçi olan Belediye Başkanına ayrıntılarıyla anlatır. Hatta kadro seçimi konusunda kendisine önerilerde de bulunur.
Elbette, şimdi bu AK Partili Belediye Başkanının kim olduğunu merak ediyor olabilirsiniz ama maalesef bu kişi şu anda siyasetten uzak ve başarılı bir iş adamı konumunda olduğu için ismini yazmayı uygun görmüyorum.
Demem o ki; özgün başarı zihinlerde kalıcı oluyor, siyasette iz bırakıyor. Uzun yıllar sonra da konuşuluyor. Tabii şimdi merak ediyorum. Halk sağlığı meselesi insani gelişmişliğimize ayna tutması bakımından da önem arz eden bir konu. Mesela nüfusu bazı illerden hayli fazla olan ilçelerde eli güçlendirilen yerel yönetimlerin bu işe müdahil olmasının ne sakıncası olabilir? Ödemiş olduğumuz vergiler biraz da halk sağlığı meselesi için harcanamaz mı? Işıltılı, görkemli, o muhteşem belediye binalarında Yapı Kontrol Müdürlüğü gibi Halk Sağlığı Müdürlüğü oluşturulması uygun değil midir?
Tedbirli olun, sağlıkla kalın efendim.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
AYTEKİN KÖMÜRGÖZ
BELEDİYESİZ HALK SAĞLIĞI SAĞLIKLI MI?